Sahnede anlatılan her hikaye tiyaro değildir aslında. Tiyatro ve gösteri birbirinden farklıdır. Tiyatronun içerdiği sanat unsuru, gösterinin içerdiği eğlence unsuruna benzer. Tiyatroya gelenlerin eğlence kısmını takılıp kalması ve anlatılmak istenen derinliği hissedememesi biraz acıklıdır. Sert bir eleştiri ama öyle.
Uzun zamandır görmek istediğimiz Joseph K oyununu izledik. Mert Fırat’ın son zamanlarda popülerleşmesi ile oyunu iyice duyurmuş olacak ki, sadece Mert Fırat’ı izlemeye gelenler de vardı. Bu yüzden sahnelerde aslında trajikomik anların derinliğini sorgulayan izleyiciden ziyade küfürlere kahkahalarla gülen ve karakterin çırpınışını komedi kabul eden izleyici çoğunluktaydı ne yazık ki. Özellikle son sahnede durup düşünmek gerekirken, arkamızdakilerin ‘ay çok güldüm ya’ diyerek çıkması bizi çok şaşırttı. Oyuncular yersiz kahkahaları duydukça ne hissetmiştir diye düşünmeden edemedim.
Gelelim oyunun analizine. Dört bir yanı çevrili sahne fikrine üniversitede izlediğim oyunlardan ısınıp sevmiştim. Karakterlerin özellikle Joseph K’nın çıkmazda oluşunu hissettirebilecek bir sahne düzeni oluşturulmuştu. Sahneden sahneye geçerken dekorun değiştirilmesi oyuncuların göreviydi ve belki de bunun en iyi şekilde yürütülmesi için minimum dekor kullanılmıştı. Sadece Mert Fırat tek bir karakteri canlandırıyordu, diğer üç oyuncu – Onur Dilber, Özgün Aydın ve Didem Balçın – sahneden sahneye farklı karakterlere bürünüyorlardı. Karakter değişimleri sahne öncesinde taktıkları değişik yakalarla anlatılıyordu. Konuya hakim olmadan, yani Kafka’nın Dava’sını okumadan izlediğim için bu kostüm kullanımını başarılı buldum.
Başarılı dört oyuncuyu sahnede görmek, Kafka’nın Dava romanını okumadıysanız bile konu hakkında fikir edinmek ve belki de en önemlisi minimal dekor ve kostüm ile küçük bir sahne nasıl da hikaye ve oyunculuklarla büyüyüp kocaman oluyor görebilmek için izlemek gerek.
Sevgiler,
Öykü
Pingback: Yapmayın arkadaşlar, Mert Fırat boşuna bu kadar yorulmadı! | Övgü&Öykü